“Beni Kör Kuyularda” – Hasan Ali Toptaş

.

Hasan Ali Toptaş – Beni Kör Kuyularda – Everest Yayınları, 2019 

“Beni Kör Kuyularda ‘bütün mümkünlerin kıyısında’n, tam da oradan konuşuyor. İnsanlardaki seyir merakı, bu merakın doğurduğu acımasızlık, habire dönen karanlık bir çark, çarkın öğüttüğü insanlar, yarım kalmış sevdalar ve parçalanmış hikâyeler…

Beri yandan, roman boyunca iki soru peşimizi bırakmıyor: Hakikaten gittiler mi? Gittilerse nereye gittiler?

Beni Kör Kuyularda, Kuşlar Yasına Gider’den sonra ‘HAT edebiyatı’na yeni, taptaze bir kan.

‘Dünyanın renkleri değişti onlar ilerledikçe, dünyanın sesleri, sessizlikleri değişti, şekilleri sonra, kapıları, kapılarından girip çıkanları değişti, gülenleri, ağlayanları, yürüyenleri değişti, ağaçları, çimenleri, yaprakları değişti, güzellikleri, çirkinlikleri değişti, hatta bütün bunlarla ve daha başka şeylerle birlikte mesafeleri, boşlukları ve bu mesafelerle bu boşluklarda gezinen kokuları da değişti’.

Hasan Ali Toptaş 1958’de Denizli’nin Çal ilçesine bağlı Baklan kasabasında doğdu. Maliyede veznedarlık ve icra memurluğu yaptı. İlk öykü kitabı Bir Gülüşün Kimliği 1987’de, ikinci öykü kitabı Yoklar Fısıltısı 1990’da yayımlandı. Ölü Zaman Gezginleri adlı öykü dosyasıyla 1992 yılında Çankaya Belediyesi ile Damar edebiyat dergisinin düzenlediği yarışmada birincilik ödülü aldı. Aynı yıl Sonsuzluğa Nokta adlı yayımlanmamış romanıyla Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği yarışmada mansiyon aldı ve Sonsuzluğa Nokta Kültür Bakanlığı tarafından yayımlandı. 1994’te Gölgesizler adlı yayımlanmamış romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü aldı. Bin Hüzünlü Haz adlı romanı 1999 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne, Uykuların Doğusu adlı romanı ise 2005 Orhan Kemal Roman Armağanına değer görüldü. Yazarın ayrıca Yalnızlıklar adlı şiirsel metinlerden oluşan bir kitabı, Kayıp Hayaller Kitabı adlı bir romanı, Ben Bir Gürgen Dalıyım adlı bir çocuk romanı ve Harfler ve Notalar adlı bir deneme kitabı vardır. Yazarın Almanya, Finlandiya, Güney Kore, Hollanda, İsveç ve Fransa’da yayımlanan Gölgesizler adlı romanı 2009’da Ümit Ünal tarafından aynı adla filme çekildi. Yalnızlıklar adlı eseri de önce Hollanda’da, daha sonra da Tiyatrooyunevi tarafından Türkiye’de tek kişilik oyun olarak sahnelendi. Yazarın 2013’te yayımlanan Heba adlı romanı 2013 Sedat Simavi Ödülüne değer görüldü” (Everest Yayınları, 2019).

©Nuri Bilge Ceylan / Everest Yayınları

“Die Friedensmaschine” – Özgür Mumcu (Übersetzung: Gerhard Meier)

Endlich landet die Literaturgattung “Steampunk” im Osmanischen Reich: “Was, wenn der Konflikt vermeidbar wäre? Wenn diese Maschine dafür sorgen würde, dass es nie wieder Krieg gäbe?” (btb Verlag, 2018)

“Istanbul, im Frühjahr 1914. Die Welt steht kurz vor dem Ausbruch eines großen, blutigen Krieges. Was, wenn der Konflikt vermeidbar wäre? Wenn eine Maschine sich die neuesten Erkenntnisse auf dem Gebiet des Elektromagnetismus zunutze machen und das Denken jeden einzelnen Menschen beeinflussen könnte? Wenn diese Maschine dafür sorgen würde, dass es nie wieder Krieg gäbe?

Die Suche nach den Antworten auf diese Fragen führt den jungen Türken Celal weg aus Istanbul, wo er ein bescheidenes Dasein als Verfasser erotischer Literatur führt. Eine abenteuerliche Reise durch Europa beginnt. Quer durch einen Kontinent, der geradewegs in die Katastrophe zu stürzen droht” (btb Verlag, 2018).

Özgür Mumcu ist Journalist, Schriftsteller und Jurist. Er zählt zu den angesehensten und kritischsten Stimmen der Türkei. Mumcu lehrt Internationales Recht an der Galatasaray-Universität in Istanbul und schreibt für die türkische Zeitung “Cumhuriyet”. 2016 nahm er stellvertretend für seine Kollegen bei “Cumhuriyet” den Alternativen Nobelpreis an. Die Zeitung wurde für das “furchtlose Eintreten für die Meinungsfreiheit in der Türkei” ausgezeichnet. Sein Vater, Ugur Mumcu, war ein berühmter investigativer Journalist; er wurde 1993 durch ein Bombenattentat ermordet. “Die Friedensmaschine” ist Özgür Mumcus erster Roman.

Biz Rüya Görürken – Clemens Meyer (Çev. Levent Bakaç)

Ödüllü Alman yazar Clemens Meyer’in Türkçe’ye çevrilmiş ilk ve tek romanı…

“1977 doğumlu Clemens Meyer büyük bir beğeni toplayan bu ilk romanında, iki Almanya’nın birleşmesi sırasında kaybolan bir gençliğin hüzünlü hikâyesini yazıyor. Daniel ve arkadaşları Rico, Mark, Walter ve Pitbull lakaplı Stefan, Leipzig’in karanlık ve yoksul Doğu kısmında daha iyi bir hayata tutunmaya çalışıyor ama bunu bir türlü başaramıyorlar. Daniel şöyle anlatıyor bu durumu: ‘Elbette o zamanlar çok eğleniyorduk fakat yaptığımız her şeyin içinde açıklamakta zorluk çektiğim bir tür kaybolmuşluk vardı.’

Birleşme öncesi ve birleşme sonrası anılar birbiri ardına ve son derece doğal bir akış içinde sıralanıyor: Parçalanmış aileler, başarısızlığa mahkum okul hayatları, çocuk denecek yaşlarda alkolle tanışma, uyuşturucunun sonlandırdığı taze yaşamlar, genelevde biten gençlik aşkları, acemi ve çocuksu soygunlar, karakollarda kalorifer borularına kelepçelenmiş olarak geçirilen geceler ve tüm bu kaybolmuşluğa rağmen süren ve yaşatılan hayaller.

Meyer politika yapmıyor, yalnızca anlatıyor. Elinden kaçıp giden gençliğini bir yanından yakalamaya çalışan Daniel geriye dönüp bakarken kendi kendisine şu soruyu soruyor: “İnsan on beş yaşındayken hâlâ çocuk mudur?”

Ayrıntı Yayınları